The Colours Of Life
  ANASAYFA
 
 
           
                                     
                                                       SUZAN
                                                                                                                         Suzan ,ailesinin üç numaralı çocuğu idi,aynı zamanda ücüncü kızdı.Babası ve annesi sürekli kavga eden normal ev hayatının yaşanmadığı bir aile içine doğmuştu.Annesi sürekli babasıyla olan kavga neticesinde küsüp gider babası hemen o gün en geç ertesi gün alır geri getirirdi.Bir gün yine böyle bir tartışma yaşanmış annesi, babasının evine gitmişti.Bu seferki ayrılık uzun sürmüştü, annesi giderken 1,5 yaşında olan suzan ,yedi ay sonra  geldiğinde annesinin, kucağına  her çıkmak istediğinde hep itildi.Mutfağa gittiğinde peşinden gelen küçük kızı hep azarladı ,oturunca kucağına gelmek istese vurdu onu hiç sevmedi.Eşi defalarca --bak yazık bu çocuğa biraz onuda sev nasıl da sana bakıyor dediyse de çocuğuna iyice yabancılaşan eşini ikna edememişti.Suzanın bir yaş büyüğü için anne çıldırıyordu ,onu o kadar seviyorduki ne en küçük suzan a nede en büyük 6 yaşındaki kızına  sevgisi artmıyordu.Bu yoksul,ısınamayan, kavgalı sevgisiz evde suzan ilkokulu bitirdi.İlkokulu bitirdiği yaz tatilinde yaşadıkları trajedi neticesi babasından ayrılmak zorunda kalmışlardı.Baba cezaevine girmişti.Onun isteği ile aile yakınları tarafından memleketlerine yolcu edilmiş daha önce hiç görmedikleri tanımadıkları isimlerini bile duymadıkları akrabalar arasına düşmüşlerdi.Kaldıkları ev babaannesine ait antika sayılan şehrin özelliklerini yansıtan bir evdi.Çocuklar burada şaşkına dönmüşlerdi.Apartman dairesinden çıkıp bu bahçeli,mutfağında kuyusu ve ocağı olan evde yaşamak çok tuhaftı.Sürekli gidip-gelen her biri ayrı felaket senaryosu çizen yakınlardan gına gelmiş ,sessiz sakin uyumaya hasret kalmışlardı.Annesi çok tedirgindi,mutsuzdu eşi  ve akrabalarına nefret içindeydi.Bütün bunlara geçim kaygısı eklenmişti.O yıl iki kızkardeş ortaokula yazılamadı ve yıl kaybettiler.Bir yıl sonra okula yazıldıkları zaman dünyalar onların olmuştu.Cezaevinde olan babası sürekli mektup yazıyor ,çocukların mutlaka okutulması gerektiğine değiniyordu.Çocuklarının günde kaç saat uyuması gerektiğinden ,tv de seyretmelerine ,okuyacakları kitaplara kadar yönlendiriyordu.Sık sık çocuklarına yazıyor onlarında yazmalarını istiyordu.Bütün bunlar yaşanırken annesi gün geçtikçe çocuklarına karşı adeta yabancılaşıyordu.Sürekli onların kendisinin derdini almadığını ferahlatmadığını ziyarete gelenlere şikayet ediyordu.Suzan annesini sevmiyordu,evini sevmiyordu onda da evine karşı bir soğuma sevgisizlik başlamıştı.
      Aslında evin evlikle bir alakası yoktu,sevgi yoktu yakınlık,şefkat sıfır olan bu yerde sadece bir arada oturan kardeşler ve anne vardı.Akraba gezmesi,komşuya gitme düşünülemezdi bile.Hafta sonu bir yere çıkma imkansızdı.Babası başında olmayan ,yoksul neneden kalma eve tıkılmış her yoksun çocuk gibi birde dedikodulara karşı çok dikkatli olmalıydılar.Ergenliğe henüz adımını atan bu çocukların bir an önce gelin edilmeleri gerektiğini söyleyen akrabalar sık sık bu fikirle zaten canından bezmiş olan annelerini dolduruyorlardı.Bu sıkı disiplinli ve yoksunluk içindeki ev hayatında artış gösteren bir şey vardı.Anneleri sık sık çocukları dövüyordu.Köşeye kıstırıp saçlarını yolması,kollarını ,kafasını ısırması  yetmiyordu birde hortumla dövmeye başlamıştı.Ev öyle bir cehennemdi ki suzan geceyi iple çekiyordu.Yatağına uzanıp başını yastığa koyduğu zaman hayallere dalıyordu.Her zaman hayallerini süsleyen kabarık prenses etekli ,göğüs kısmı boncuklu ,geniş kayık yakalı ,ışıklar altında klin klin parlayan şahane bir elbiseyle gidilecek danslı toplantılar,uzun üzeri şamdanlarla süslü muhteşem yemek masası.Ve bu yemek masasında suzan ın özlemini çektiği bütün yemekler ,rengarenk meyveler .
     Sadece hayal kurabildiği zamanlar mutluydu ,onun dışında kalan zamanlarda suzan ve kardeşleri birer robottu.Şunu getir ,bunu götür,şu işi yap,bunu kaldır,ötekini temizle.Dön dur sürekli emir -komuta ve dar vakitte ders.Bu sıkıcı hayatın nefes aralıkları gece ,yatağına uzanıp hayal kurabildiği zamanlardı.
    Tam da bu şekilde ortaokul bitti.Liseye başlaması gerektiği sırada annesi yoksulluktan dem vurarak kesinlikle okumasın istiyordu.Babası cezaevinden sürekli yazıp okumaları gerektiğini en az liseyi bitirmelerinin her açıdan iyi olacağını söylüyordu.Suzan  ile kendisinden bir yaş üç aylık büyük ablası hiç  anlaşamazlardı.Ablası düz liseye gitmek istiyordu.Suzan buna çok sevindi ,çünkü ilkokula bir yıl erken yazdırılmış iki kardeş aynı kitapları çalışsınlar istenmişti,ortaokulda yine beraberdiler suzan bu durumdan bıkmıştı hatta nefret ediyordu.İki kardeş asla iyi geçinemezlerdi.Suzan ablasından korkar onu şikayet de etmez fakat bir arada olmaktan mutsuz olurdu.Şikayet eden saldırıp döven her zaman ablasıydı.Suzan en fazla iki kelimeyle cevap verir karşılıklı tartışamaz hele eli vurmak yada karşı koymak için kalkmazdı.Bütün yaşadıklarına son vermek olabilirdi başlayacağı okul.O sıralar şeker kız kendy izleyen ,kendisini  şeker kız kendy ile özdeşleştiren suzan meslek lisesine gitmek istiyordu.Keşke okul yatılı olsaydı daha iyi olurdu diye düşünürdü hep.Nihayet okula bir yakınlarının aracılığı ile yazıldı,ne yazık ki dikiş,yemek gibi suzan ın sevdiği bölümler dolmuştu geç kalmışlardı .Resim bölümünde boş yer vardı.Resim konusunda çok yetenekli bir kızdı aslında.Şahane resim yapar,karikatürler çizerdi öğretmenleri de çok beğenirdi.Nihayet okula yazılmıştı fakat malzeme masraflarının fazla olduğunu duyunca sevinci sönüverdi.Annesi okulda simit alması için bile para veremezken malzeme parasını nasıl isteyecekti.İşte gene karnı ağrımaya başlamıştı.Okul ile ev arası epey uzaktı buna rağmen şikayet etmiyor yaya gidip geliyordu.Yalnız öğle olduğunda çok acıkıyordu okulun yemekhanesine para verenler yemeklerini orada yiyebiliyordu.Suzan ı okula yazdıran akraba kadın, ücretsiz yemek yemesi için durumunu anlatmıştı ,Suzan a orada yemek yiyebileceğini halletiğini söyledi.Suzan ertesi gün okuldayken öğle arasında yemekhaneye yöneldiğinde ücretsiz yemek alacakların arasında kendi adının da anons edildiğini duyunca dünya başına yıkılmış içinden yerin yarılmasını ve gözden kaybolmayı dilemişti.Büyük utanç içinde orayı terketmişti.Hergün öğlen arasında o uzak mesafeyi katederek eve yemek yemek için gidiyordu.Annesi zaten yemek yapmayı sevmezdi.Baban  gibi  kibirli itsin  orada yesen olmazdı sanki.Diyordu.Eve her gelişinde ya bir iş buyurur ya da laflarıyla döverdi.Akşamda artan yemek varsa yer yoksa ki çoğunlukla olmazdı kuru ekmek zeytin bazen sırf ekmek geveler yine okula dönerdi.Aslında durumları bir hayli düzelmiş en azından belli bir aylığa bağlanmıştı annesi.Fakat inanılmaz derecede biriktirme hastalığı olduğu için aylığından artırıp biriktirme gayesi güttüğünden çocuklar hep mahrumiyet içindeydi.
    Bu şekilde yoksunluk ve okul masraflarının kavga dövüşleriyle üç yıl bitti.Suzan ruh olarak ailesinden tamamen kopmuştu.Bütün düşüncesi evinden uzakta yaşamaktı.Biri evlatlığa alsa yada kısmeti çıksa hemen gitmeye hazırdı.Bütün bunlar yaşanırken annesinin bir yakını uzaktan anne tarafına akraba birinin görücü olarak geleceğini haber verdi.Bunu haber veren kadın annesinin teyzesiydi.Sürekli suzan lara gidip gelen tek kişiydi.Bu geliş-gidişlerinde suzan ın annesine -bak bu kız seni sevmiyor sürekli senden kaçıyor bunu gelin et de gitsin demişti.Daha önce bir kaç görücü gelmişti fakat kiminin bedensel özürü vardı kimide çok yoksuldu.Suzanı babasız kız annesi de fazla bir şey istemez üstelik güzel diye düşünmüşlerdi.Bu sırada suzan liseyi bitirmişti.20 haziran günü babası vefat etmişti.Çok acı bir ölüm olayı idi bu.Ölümlerin hepsi acı olurdu fakat bu bambaşkaydı ,çocuklarından yedi yıldır ayrı olan babası cezaevinde kanserden vefat etmişti.Babasını görmeye istanbul a gitmişler sadece iki kere görüşebilmişlerdi.Çok hasta koma durumunda  olan adam vefat etmişti.Babasının hep bir gün çıkageleceği ümidiyle büyüyen ve ona çok düşkün çocuklar kelimenin tam anlamıyla bir şok yaşıyorlardı.Yıkılmışlardı ilk yıkılış cezaevine girişti henüz onu tamir edemeden bu ikinci yıkılıştı.Babasının ölümünün üzerinden iki ay geçmişti ki,o sıra emine teyze görücü geleceğinden bahsetmişti.
    Görücü gelecek aile uzaktan Suzan ın annesine akraba geliyordu ve bu aile de genetik olarak belli bir yaştan sonra körlük meydana geliyordu.Suzan ın annesi bu durumu hiç takmamıştı bile.Aracılığı yapan emine teyze tam anlamıyla şam şeytanı denilebilecek bir kadındı.Kurnaz,akıllı,dobra,pervasız bir kadındı.Hayatta tek yüreğine batan konu eşinin kör olmasıydı.Hayatı boyunca buna içerlemişti.Şimdi aynı durumları suzan ın yaşayacağını hesaba katmadan hatta evlerindeki durumu bildiğinden kendisini yardımsever biri addederek evlilik olayı için kollarını sıvamıştı.
    Ne suzan ın ne annesinin nede kardeşlerinin ruhsal durumu hiç de iyi değildi.Büyük bir acı yaşıyorlardı fakat acılarının bile başbaşa kalıp çekmelerine izin vermiyorlardı.Oturdukları ev babaanne eviydi ve halalar,amcalar artık akrabalığın bittiğini evden çıkmaları gerektiğini söylemiş kısa bir mühlet tanımışlardı.Kardeşlerinin ölümünden gelinlerini mantıksız bir şekilde sorumlu tutan baba tarafı, suzan ve ailesinin çıkıp gitmelerini istiyorlardı,bu çok zor dönemde annesi bir alt sokakta satılan bahçeli , çok eski bir ev görmüş beğenmişti satın aldı ve  aceleyle taşındılar.Emine teyze kolları  sıvamış hem evlilik olayına aracılık etmiş hemde yerine getirilmesi gerekli işler konusunda yeğenine yardımcı olmuştu.Suzan ın amcası ilişkilerini koparmasına rağmen eşiyle birlikte bir kutu tatlı ve dondurma alarak geldiği bir akşam bu kızı verme o çocuk normal değil demişti.Evlenecek olan genci aynı mahallede oturdukları için uzaktan tanıyan ve hakkında soruşturma yapan amcanın bu evliliğe onayı yoktu.Gerekenleri konuşup gitmişti.Suzan da duydukları, hiç etki etmemişti duymadı bile denilebilirdi çünkü aklı fikri evden en acil şekilde gitmekteydi.
    Acele denilebilecek bir çabuklukla nişan yapılmış suzan ın baba tarafından sadece amcasının lisede öğrenci olan oğluya,büyük halasının kızı gelmişti.Babası öleli iki ay olan bir kızın nişanı bu kadar sazlı  sözlü  ve şenlikli olamazdı aslında.Fakat Suzan ın anne tarafının bir türlü benimsemediği sevemediği adam artık yoktu ondan kurtulmuşlardı.Nişanın hemen akabinde çarşıya çıkılmış gelinlik alınmış diğer hazırlıklar bitirilmişti.Emine teyze sanki kendisi gelin gidiyordu bir iştiha bir sevinç hayret bi şeydi.Gerçi Emine teyze nikah ve düğünleri pek severdi.En büyük hobisi yeni gelin ve damatın kapısında beklemek yenge tabir edilen kanlı çarşaf bekleme işini üstlenmekti.Nikah gününe az kalmıştı suzan huysuz sinirli bir  ara nişandan dönerim deyip hemen vazgeçen tuhaf bir haldeydi.Ne yaptığını kendiside bilmiyordu.Nihayet nikah günü gelmişti.Suzan ,1.68 boyunda hafif balık etinde kısa küt kesilmiş saçları ve Hülya Koçyiğit e inanılmaz derecede benzeyişiyle  hoş ve güzel  bir gelindi.Nikah bittikten sonra Suzan eşinin ailesine ait apartmanın dördüncü katına kendilerine ayrılan daireye gitmişti.Emine teyze Suzanın karşı dairesinde oturan kayınvalidenin evinde bekliyordu.Suzan ve damat başbaşa kaldılar.Bir süre hiç konuşmadılar ,bir kaç dakika süren sessizliği damat bozdu_eee ne duruyosun hadi kalksana deyiverdi.Suzan şaşkınlıkla yüzüne baktı damat aniden elini duvağına atıp çekti ve çıkarttı.Suzan ürkmüştü ne yapacağını  bir an bilemedi.Sen dur dedi fısıldar gibi .Ben kendi üstümü çıkarırım.Damat bir  kaç dakika bekledi baktı ki kız ağırdan alıyor dışarı çıktı olmuyor teyze bu kız öylece duruyor dedi.Kadınlar içeri doluştular.Üç kadın üçü ayrı hikayeler anlatıp fıkırdıyorlardı.Her biri ayrı öğütlerde bulunup gittiler.Damat şımarık bir çocuk edasıyla saçma sapan şeyler söyleme başladı.Yine geldi kızın gelinliğine elini atmak istedi suzan yemek odasına kaçtı.Ortadaki yemek masasının bir kenarında suzan öteki tarafında damat fır dönmeye başladılar.Damat yine sıkıldı ve karşı daireye şikayete gitti.Odanın içine aynı kadınlar tekrar doluştular bunlardan emine teyze -bak kızım bu böyle olmaz sonra adın çıkar kulp takarlar deyip bir kaç öğüt verip gitti.Suzan sıkıntı içindeydi soyunmak ölüm işti. Yalnız kalınca, kolayını buldu ben gelinliğimi kendim çıkarırım ama kombinezon kalacak dedi.Aceleyle büfenin alt gözündeki dikiş kutusundan makası aldı içeri odaya gidip kilodunu çıkardı ikiye katladı ve tam orta yerinden bir miktar kesti.Tekrar giydi hiç sevmedim bu adamı diye geçirdi içinden aklı karmakarışıktı ,niye buradaydı ne yapıyordu sıkıntı basmış odada bir aşağı bir yukarı adım atıyordu.Damat olan biteni  gece  karşı daireye giderek bekleyen teyzeye anlatmıştı.Ertesi gün emine teyze suzan a--kızım ben en az kırk-elli kızın gerdeğinde bulundum daha ne sana ne ablana benzeyenini görmedim.Bu böyle olmaz kızım diye başlayıp iyi eş nasıl olunur,vaazlarına başlamıştı bu konuda kendini müthiş bilgili sayardı.Suzan emine teyzeden evlendiği adamın nasıl biri olduğunu anladığında iyice nefret edecekti, ve ona mahalle seksoloğu adını takacaktı.

 

 
 

© Copyright Colours Of Life Tüm Hakları saklıdır
 
 
© Copyright Colours Of Life Tüm Hakları saklıdır myspace layouts

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol